Artvin Gezilecek Yerler : En Güzel Artvin Gezi Noktaları
Artvin gezilecek yerler nereler ? Artvin’de nereye gidilir ? Artvin’de gezilip görülecek o kadar çok tarihi yapı, doğal manzara ve muhteşem yerler var ki, inanın bana haftalarca gezseniz bitmez. Çünkü, bölge itibariyle her çıktığın dağda bir yayla, muhteşem şelaleler, inanılmaz manzaralar, tarihi kaleler mevcut. Karşına ne zaman neyin çıkacağı belli değil. Sanırsın bir oyunun içerisindesin de, her geçtiğin bölüm, bir öncekinden daha zorlu ama bir o kadar keyifli bu bölgede.
Artvin Gezilecek Yerler
O yüzden “Artvin’de görmeden dönmeyin” diyeceğim yerleri, özellikle tek tek belirteceğim.
Merkezde çok kalmaya fırsatım olmadı hava muhaletefi yüzünden. Onun için beklemeyip ilçelere yoğunluk gösterdim.
Özet olarak aşağıda şu noktaları okuyacaksınız :
- Dolishane Kilisesi
- Mençuna Şelalesi
- Karagöl Sahara Parkı
- Ayder Yaylası
- Zil Kale
- Palovit Şelalesi
Bu noktaların hepsi Artvin’de bulunmuyor. Bazıları Rize’de bulunuyor ama ben bir rehber ve rota olması açısından, bir bütün olarak anlattım.
Bu Artvin gezilecek yerler noktalarını gezmeden önce, mutlaka araç kiralayıp gezin ve 4X4 olsun derim. Çünkü yollar kötü olabiliyor ve bir çok araç ulaşımda sorun yaşıyor. ŞU SİTEDEN araçları tek tek incelemenizi öneririm.
Lafı çok uzatmadan, merkeze en yakın olan Dolishane Kilisesi ile başladım.
1. Dolishane Kilisesi
Şehrin tarihine ışık tutan yapılardan birisi olan bu kilisenin 10. yüzyılda yapıldığı tahmin edilmektedir. Hamamlı Köyü’nde bulunduğu için Hamamlı Kilisesi olarakta adlandırılır.
Bagratlı Kralı Sumbath tarafından yaptırılmış, 17. yüzyılda camiye çevirilmiştir ve o tarihten sonra Kilise Camii olarak adlandırılmıştır. Tarihin kokusunu içime çekmeyi her zaman sevmişimdir.
Sadece dışarıdan fotoğraf çekmekle kalmıyorum. Uzun uzun bakıp tarihçesini okuduktan sonra düşünüyorum zamanında kimler gelip geçmiştir buralardan diye. Gözümün önünde bir film şeridi gibi canlanıyor tarih. Seviyorum bu duyguyu. Tarihi yaşayarak öğreniyor insan.
Dediğim gibi merkezde hava durumundan dolayı planladığım gibi kalamadım ve yönümü ilçesi olan ve asıl memleketim olan Hopa’ya çevirdim.
Bu bölgeye uçak ile gelecekseniz, şu yazımı da mutlaka okuyun.
Devasa dağların arasına açılmış uzunca tüneller, sahil kenarından arabayla geçerken dalgaların çığlıkları ve bitmek bilmeyen yeşil manzaralar..
Büyülüyor insanı “Hey gidi Karadeniz.” diyorsun bir iç çekerek. İnanılmaz bir duygu bu. Yüzümdeki gülümsemenin nedeni.
Akşam üzeri ulaştığım Hopa’da, eve bavullarımı bıraktıktan sonra yerel insanlar tarafından Seyir Terası olarak adlandırılan yamaca çıkıp bu güzel manzarayı seyrediyorum.
Bulutlar hakim olmuş gökyüzüne ve yağmurun sesi klasik müzik gibi dinlendiriyor ruhumu. Ertesi sabah erkenden uyanıp tekrar bir görsel şölen yaşıyorum.
Uyandıktan sonra yeniden farkına varıyorum ki havanın bu denli temiz olması 2 günlük uykusuzluğumu unutturuyor ve 6 saatlik bir uyku yeniden canlandırıyor beni.
Otel konusunda ŞU SİTEYİ kullanın.
Hiç vakit kaybetmeden yollara düşüyorum. Planladığım rotayı uyguluyorum ve Hopa’nın Sugören Köyü‘ne doğru yola çıkıyorum. Buraya neden mi geliyorum ?
Kazım Koyuncu‘nun mezarını ve yaşamış olduğu yeri ziyaret etmek için. Yine inanılmaz bir manzara karşılıyor beni uçsuz bucaksız bir yeşillik ve kokusuyla büyülendiğim çay tarlaları. Yanıbaşımda üstadların üstadı…
Kazım Koyuncu…
”Bu arada; hiç başımızdan eksik olmayan gökyüzüne, günün karanlık saatlerine, ara sıra kopsa da fırtınalara, bir gün boğulacağımız denizlere, eski günlere, neler olacağını bilmesek de geleceğe, kötülüklerle dolu olsa bile tarihe, tarihin akışını düze çıkarmaya çalışan tüm güzel yüzlü çocuklara, Donkişotlar’a, ateş hırsızlarına, Ernesto ”Çe” Guevara’ya, yollara-yolculuklara, sevgililere, sevişmelere, sadece düşleyebildiğimiz olamamamızlara, üşürken ısınmalara, her şeyden sıcak annelere, babalara ve tadını bütün bunlardan alan şarkılara kendi sıcaklığımızı gönderiyoruz. Kötü şeyler gördük.
Savaşlar, katliamlar, ölen-öldüren çocuklar gördük. Kendi dilini, kendi kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük.
Yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar gördük. Yoksul insanlar, ağlayan anneler, babalar, her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük. Biz de öldük.
Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik. Teşekkürler Dünya.. KAZIM KOYUNCU
Üstada saygılarımı sunduktan sonra düşüyorum yine yollara. Kendi kendime “Aylarca bu atmosferde kalabilirim.” diyorum.
Huzuru uzakta aramamak gerek. Yanıbaşımızda bir cennet var ve daha keşfedilmeyen birçok yeri var.
Ufak bir akraba ziyareti yapıyorum. Doğduğundan beri bu topraklarda yaşayan ve babamın halası olan Türkan Hala.
Acı dolu bir hayat hikayesi var kendisinin ama her şeye rağmen dimdik ayakta duran yüzünden gülücük asla düşmeyen bir Karadeniz Kadını..
Dağın yamacında ki muhteşem manzaralı evinde hasret gideriyoruz. Geçen sene meydana gelen doğal felakette sel ahırını götürmüş.
Büyükbaş hayvanları telef olmuş. Kısacası zor zamanlar geçirmiş ama yukarıda da bahsettiğim gibi yüzünden gülücükler asla eksilmiyor.
Evini bana gezdirirken ki şu lafını hiç unutmam ” En güzel manzarayı kendime ayırdım.” dedi ve yatak odasında yatağının tam karşısında ki manzara “Vay bee…” dedirtecek cinstendi. Fotoğraf için kırmadı ve bir poz verdi..
Bolca hasret giderdikten sonra. Mençuna şelalesinin yolunu tuttum.
2. Mençuna Şelalesi
Dağları, tepeleri, yamaçları sarmalayan bulutları selamlayarak yoluma devam ediyorum. Arvin’in Arhavi ilçesinde bulunan Mençuna Şelalesi, Doğu Karadeniz’in en büyük şelalesi.
Ulaşımı az da olsa yorucu ama görülecek manzaraya değiyor. Ne demişler ”Zafere gidilen yolda çekilen çile kutsaldır.” Şu manzaraya bakar mısınız ? Nasıl değmesin…
Hemen yanında güzel bir mesire alanı bulunuyor ve insana huzuru anlatan bir yere daha şahit oluyorum. Doğal güzelliğiyle buraya gelen tüm turistlerin ilgisini çeken bir yer haline gelmiş Mençuna Şelalesi.
Buraya kadar gelmişken yakında bulunan İkiz Köprüyü de görmeden geçmiyoruz tabi. Bu köprü 18. yüzyıl Osmanlı eseri olup 2003 yılında restore edilmiştir. Tertemiz nehrin şırıl şırıl sesi eşliğinde “Huzurdan ölmek.” tabirini yaşıyorum.
Güneş yavaştan kendini saklamaya başlıyor artık. Geri dönüş yoluna düşüyorum. Arabayla giderken devasa dağlar, gösterişli ağaçlar ve Karadeniz’in hırçın suları eşlik ediyor.
Normalde kara yolculuğundan sıkılan birisiyim ama bu yörede yolculuk daha zevkli bir hal alıyor. Masal gibi bir yer canım memleketim.
Bir gün daha bitiyor ve tertemiz havanın oksijenine doyarak uykunun keyfini sürdükten sonra, ertesi sabahında Karagöl’e gitmek için yola koyuluyoruz.
3. Karagöl Sahara Milli Parkı
Artvin’in Şavşat ilçesinde bulunan ve Türkiye’de bulunan 40 Milli Park alanlarından birisi olan Karagöl Milli Parkı, 2 ayrı sahaya ayrılıyor: Karagöl ve Sahara Yaylası.
“Karagöl’e nasıl gidilir ?” diye soracak olursanız: Karagöl ilçe merkezine 45 km uzaklıkta yer alıyor. Eğer aracınız yok ise ya da kalabalık bir grup iseniz ilçe merkezinde ki tur firmaları ile anlaşıp yola koyulabilirsiniz.
45 km uzakta bulunan bu kartpostal gibi görünen doğal güzelliğe, ulaşımda biraz zorlanmamıza rağmen sonunda varıyoruz. Gördüğümüz manzara, ne yolu düşündürüyor ne de kafamızdaki tedirginlikleri.
Cennetten bir köşeyle tanıştığımı düşünüyorum burayı görünce. Ne kadar nefret etmişim gürültüden, kalabalıktan.. Buralara geldikten sonra daha iyi anlıyor insan.
Telaş yok. Gürültü yok. Kalabalık yok. Yüzü asık insan yok. Öyle bir güneşi var ki, ne yakıyor, ne terletiyor. Öyle bir suyu var ki içerken daha önceki içtiğim sular neymiş diyorsun.
Ve öyle bir atmosferi var ki vardığında çektiğin yol çilesini, yorgunluğunu, derdini, tasanı unutuveriyorsun. Resmen doğal psikoterapi etkisi yaratıyor insanda. Biliyorum. Şu anda “Amma da abartmışsın arkadaşım ya.” diyorsunuzdur.
İnanın bu hislerimin hepsini, bu atmosferi yaşarken not etmiştim. Evde yazacak olsaydım, sanırım bu kadar hissederek yazamazdım.
Çünkü buraları görerek yaşarken ve o an hislerini anlatırken, insanın mutluluk hormonu öyle tavan yapıyor ki, övdükçe övesi, sevindikçe sevinesi geliyor.
Hatta size şöyle anlatayım : “İnsan bir ortamda tek bir olumsuz unsur göremez mi ? ” diye sorguladığım ilk yer oldu hayatımda.
Çadırımı getirmediğime bin pişman oluyorum doğrusu. Siz Karagöl’e gelirseniz mutlaka yanınızda çadırınızı getirin derim. Bu atmosferi tatmanız lazım.
Gelip görmeniz lazım. İnanın bana hak vereceksiniz. Hani derler ya ölmeden önce gidilmesi gereken yerler vardır diye. İşte o yerlerden birisidir Karagöl.
Akşam üzeri istemeyerekte olsa ayrılmak zorunda kaldığım bu doğal güzelliğe veda ediyorum. Yolumuz uzun ve vaktimiz az.
Bir sonra ki durağım ise buraya kadar gelmişken gitmeden edemediğim Ayder Yaylası, Palovit Şelalesi ve Zil Kale. (Rize Yaylaları yazımı da okumadan plan yapmayın.)
Bir önce ki gün Karadeniz’in meşhur yağmuru ve fırtınası sebebiyle planlarımız değişmek zorunda kaldı. Hopa’da kaldığım için bu gideceğim yerlere olan mesafe kısaydı o yüzden bu fırsatı kaçırmak istememiştim.
Sabah erkenden kalkıp uğruna nice şiirler, şarkılar yazılan meşhur Ayder yaylasını görmek için yollara düşüyoruz. Yolda bize Fırtına deresi eşlik ediyor. Derenin hemen yanında ki firmalarla anlaşarak rafting yapabilirsiniz. Biz yapmayı düşündük fakat su gerçekten çok hırçındı.
O yüzden biraz korktuk. Eğer ki tekrar belirttiğim gibi aracınız yoksa ya da kalabalık bir grup iseniz, Çamlıhemşin’e varmadan önce veya hemen vardıktan sonra tur firmaları var. Onlardan yardım isteyebilirsiniz.
Neyse. Yola devam. Uzun bir tırmanışın ardından, devasa dağların arasında yarılmış yollardan muhteşem manzaraları seyrederek Ayder yaylasına varıyoruz..
4. Ayder Yaylası
Oksijen mi istiyorsunuz ? Temiz hava mı istiyorsunuz ? Huzur ? Sessizlik ? Hepsinin bir arada bulunduğu kaç yer vardır ? Çok nadir bence.
O kadar samimi bir ortam ki, tanımadığın insanla muhabbet ederken bile atmosferin verdiği huzur sayesinde uzun yıllardır dostmuşsun gibi muhabbet ediyorsun. Yediğin yemeğin tadı bile başka oluyor bu diyarlarda.
Şu andan itibaren anlatacaklarım Artvin değil Rize‘de.
İster tek başına gel ister sevgilinle, eşinle, dostunla ama bu diyarlara mutlaka gelmenizi isterim. Hiçbir zaman sıkılmayacağınız bir yer.
Uzun patikalarında yürüyüş yaparken hemen yanında akan Fırtına deresi eşlik ediyor sana, söyleyeceğim pek fazla şey yok aslında…
Yamaçlarına çıktığında ise muhteşem bir manzara karşılıyor seni. Büyülenmemek elde değil. Her zerresi ayrı bir güzel. Yerel halkı olabildiğince sıcakkanlı.
Sen de geldiğinde eminim, horon oynayanlara denk geleceksin ki sende katıl.
Oynamayı bilmesen bile hissettiğin huzur ve sıcakkanlılık sayesinde katılmak bir anda başlıyor ellerin, ayakların ritme ayak uydurmaya. Çekinme sakın. Çünkü hemen herkes aynı şekilde düşünüp, bu güzelliğe katılıyor.
Bu arada bir şey söylemek istiyorum. Bu güzel Artvin gezimde tek sinirime dokunan yanı, bu tarz yerlerin bir ticaret merkezine çevrilmesi oldu.
Eskiden sadece bungalov , ahşap ve yerel halkın kaldığı evleri hatırlardım. Fakat yeni yeni oteller yapılmış ve iş biraz daha betonarmeye dökülmüş. Tabi huzurumuzu kaçırıyor mu ? Hayır. Sadece “Keşke” demekle yetiniyoruz…
Yağmurun bastırmasıyla ve saatin ilerlemesiyle yönümüzü Zil Kaleye çeviriyoruz. Ayder Yaylasına 19 kilometre uzaklıkta olan Çamlıhemşin’e varıp, Zil Kale yoluna sapıyoruz. Dar yollardan ve muhteşem manzaralardan ilerliyoruz.
5. Zil Kale
Böyle bir arazide bu denli muazzam bir yapı ile karşılaşacağımı hiç tahmin etmiyordum açıkcası. Zamanında buralara nerelerden gelmişler, nasıl ulaşmışlar diye sorguluyor insan.
Hadi ulaştılar böyle muhteşem bir yapıyı dönemin şartlarıyla nasıl yaptınız ? Lafı uzatmadan kalenin tarihçesini anlatmak istiyorum.
Bu güzel kalenin biraz tarihinden bahsetmek istiyorum. Osmanlı dönemindeki adı Zir Kale olan bu muhteşem kale, “Aşağı kale” anlamına geliyormuş. Kalenin ilk kez Rize kalesiyle eş zamanlı olarak 5-6. Yüzyıllarda ahşap bir yapıyla inşa edildiği tahmin ediliyor.
Taş temelli mevcut kale 13. Yüzyılda yapılmış olup dış surlar, orta avlu ve 4 katlı olan iç surlardan oluşuyor.
Başlarda, Bizans döneminde doğu yönünden gelebilecek tehlikelere karşı bir gözetleme kalesi olarak kullanılmış. Osmanlı döneminde ticari ve askeri açıdan önemli olan doğu yolunun gözetlenmesi ve ticaret kervanlarının konaklaması amacına hizmet etmiş.
Kale-i Bala, Ciha Kalesi, Pazar Kız Kalesi ve Rize Kalesinden oluşan 4 önemli haberleşme merkezi arasında kilit noktada yer alıyormuş.
Osmanlı döneminde kervanların konaklama ya da sığınma yeri olarak görev yaptığı tahmin ediliyor.
Zil Kale de Yaşam : ZirKale (ZilKale) ile ilgili yazılı kaynaklar sınırlıdır. Bu yüzden başka kalelerde varolduğunu bildiğimiz bazı yaşam biçimlerinin burada da uygulandığı tahmin edilmekte.
Özellikle güvenlik amaçlı olarak doğudan gelecek olan bir tehdit ilk olarak Kale-i Bala’ da görülmüş ve Zil Kale aracılığıyla Rize merkeze haber ulaştırılmıştır. Bu açıdan kale bölge tarihi üzerinde askeri ve ticari açıdan önem taşırmış. Amma anlattım he…
Bu güzel manzaranın da keyfini çıkardıktan sonra saati ve gideceğimiz mesafeyide göz ününde bulundurarak Palovit Şelalesine doğru yol alıyoruz.
6. Palovit Şelalesi
Yine Rize’nin Çamlıhemşin ilçesinde bulunan güzel bir şelale. “Palovit Şelaleri’ne nasıl giderim ?” diye soracak olursanız : Zil Kale harabelerini geçtikten sonra patika yol sizi şelaleye götürecektir. Gitmeden önce her yerde gördüğümüz sıradan bir şelale diye düşünüyordum.
Otel bulma konusunda ŞURAYA bakınız.
Ta ki uzaktan gök gürültüsü diye duyduğum sesin şelale sesi olduğunu idrak edene dek. Öyle ahım şahım bir yüksekliği yok.
Yaklaşık 15 metre yüksekliğinde fakat debisi o kadar çok ve suyu o kadar hırçın ki inananın anlatmaya kelimeler yetmez. Yaklaştıkça korku bürüyor insanın içini. Zaten aşağıdaki fotoğrafa bakınca tahmin edebilirsiniz.
Karadeniz İle İlgili Diğer Yazılarım
Şelalin sesini dinleyerek, içimi, ruhumu dolduruyorum. Huzurla geçen güzel bir haftasonunun ardından, bu muazzam atmosfere sahip ili bitirdikten sonra şehre veda vaktinin yaklaştığını farkediyorum ve bir hüzün kaplıyor yine beni. Sevmiyorum geri dönüşleri ama biliyorum ki her dönüş yeni bir seyahatin başlangıcı olacaktır buna inanıyorum. Umarım, Artvin gezilecek yerler rehberim sizlere yardımcı olmuştur. Daha kapsamlı Artvin yazılarım için, Artvin linkine tıklayınız.
Sinop ili boyabat ilçemizide görmenizi dilerim aynı safranbolu evleri gibi boyabat evleri var. Kalesi görmeye değer sırık kebabı yemesi güzel daha nice turistik otantik yerleri ile boyabat ilçemizi tanımanızı gezmenizi tavsiye ediyorum.