Ev Araba Almak Yerine Seyahat Edin
27 yaşındayım. Geçen hafta 60. ülkem Myanmar’dan döndüm. Şöyle bir köşeye çektim kendimi. “Oğlum Deniz. İyi güzel geziyorsun. Merak ettiğin ne varsa yaşadın. Okyanusu da gördün, gölleri de. Çin Seddi’nde de yürüdün, Tac Mahal’in bembeyaz yollarında da. Ne geçti eline ? Çoktan bir araban, belki en azından küçük de bir evin olabilirdi. Seyahat edin. Gerisi yalan ” diyordun. Değdi mi ? “
Cevaplayayım: Öyle bir değdi ki, yine olsa yine yapar, ardıma bile bakmaz anında kendimi yollara bırakırdım. Neden mi ? Evi hayatım boyunca alabilirim, arabam da olabilirdi ama bir daha 25 yaşındaki gibi çığlık çığlığa, heyecandan elim-ayağım titreyerek bu hayatı yaşayabilir miydim ? Bilmiyorum ! Hadi ben neysem de, peki ya sen ?
Hiç birinizden farkım yok aslında. Sizin gibi ben de; sabah 7 de kalkıyorum. Hatta düzenli bir hayatım bile yok. Bazen gecenin bir köründe işten geliyorum. Dünyanın en büyük danışmanlık şirketlerinden birisinde çalışıyorum. Hatta insanlar beni ofiste görünce “Sen hala burada mısın ?” ya da “Ne işin var senin burada.” diye şaka ile karışık sataşıyorlar.
Sonra akşam oluyor. Yorgunluktan bitap düşüyorum. Eve geliyorum. Kedimle şakalaşıyorum. Bu ara hamile. Biraz dertliyiz. Sonra akşam 20:00-23:00 arası nasıl geçiyorsa artık, aniden gece oluyor. Sonra blog yazmaya başlıyorum. Sonra yine uyku. Sabah oluyor. Güneş ışıl ışıl. Suratım asık. Metroya biniyorum.
Aaaa bir bakıyorum suratsızlar topluluğu olmuşuz. Sonra kendi kendime gülerek şunu söylüyorum : Bir sonraki durak ? Avustralya ? Yok yok daha uzak olsun. Peru ? Ev ? Araba ? Aşk ? Gülmeye başlıyorum. Gün güzelleşiyor.
Aslında etrafımdaki insanlarla konuşunca bir şeyi farkediyorum : Şu son 5-10 senede bir şeyler oldu. Amaçlarımız değişti. Hayallerimiz, beklentilerimiz, arzularımız bambaşka bir boyut aldı.
Ailelerimiz 25 yaşında çoktan evlenmiş, çoluk çocuk telaşına bürünmüşlerken, aynı yaşta olan bizlerin dertleri başka bir yola girdi. Hayata bakışımız mıydı değişen, yoksa hayatın aslında ne kadar güzel olduğunu bilerek, bir şeyler kaçırıyor olmamızın telaşı mıydı ?
Hayatımda bir kaç kilit kelime vardır. Ya da cümle işte. Artık ne derseniz ! Bir tanesi “Dünya bir kitaptır ve seyahat etmeyenler yalnızca bir sayfasını okurlar“. Diğeri ise “Gereksiz şeylere para harcama. Uçak bileti al” cümlesi. Neden mi bu kadar önemli hayatımda ? Anlatayım :
Sandığınız gibi ne milyon dolarları olan bir aileden geliyorum, ne de gittiğim ülkelere sponsorlarım gönderiyor beni. İşin özü şuydu aslında : Aldığım hiç bir kıyafet, ya da gittiğim kaliteli mekanlar beni mutlu etmedi.
Başkalarının kahkaha atarcasına eğlendiği yerler, bende aynı etkiyi yaratmadı. Belki de hiç tanımadığım bir Hintli çocukla, vücut dili ile anlaşmaya çalışırken bana güldüğü an, İstanbul’daki parfüm kokusundan geçilmeyen mekanda atılan kahkahalar kadar samimi gelmedi özünde.
Ailelerimizin zorla dikte ettikleri kariyerlerin ne kadar yalan olduğunu anladım 27 yaşında. “Her şey ileride çok güzel olacak.” dedikleri şey, çocuklarının büyüdüğünü göremeyecek kadar çok çalışıp, sağlığından olduktan sonra, kazandıkların ile o sağlığı geri kazanmaya çalışacağın pahalı mekanlarda alacağın meditasyonlarmış aslında. Yalanmış meğer.
Kariyer. Hadi kariyer neyse de, çok zengin olan adam çok zekidir bu ülkede. İlim, irfan, kültür… Bunların hepsi yalanmış. Toplumda “Sanatçıyım” dendiğinde, “Kaç para kazanıyorsun ?” sorusu ilk gelen soruymuş.
İnsan, bu sorunun saçmalığını ve soruyu soran kişilerin yanılgısını farkettiği anda, evin, arabanın, kariyerin ve de paranın ne kadar yalan olduğunu anlıyor. Her ne kadar, parasız olmadığını bilsen de.
Biliyorum. “Deniz iyi güzel diyorsun arkadaşım da. Para olmadan nereye gideceksin ki ?” sorusu aklınızda belirmeye başlamıştır. Benim de sürekli aklımdadır. Benim isyanım, paraya değil aslında. Toplumun her şeyi para ile ilişkilendirmesine.
Hatta en önemlisi, hayat bu kadar güzelken, rüzgar bu kadar güzel esip, güneş kıpkırmızı hali ile beni benden alırken, bugünün dünden farklı olmamasına. Bugün, dünden farklı değilse, yarın için hayal kurmaya değer mi ?
Değer. Neden biliyor musun ? Çünkü her şey küçücük bir kıvılcımla başlar. İnsan nereden başlayacağını bilemez. Bir ışık bekler bazen. İşte ben size o ışığı vermek için bu yazıyı yazmaya karar verdim. Çok üzgünüm. Çünkü İstanbul gibi bir şehirde ne kadar mutsuz, umutsuz, hayalsiz, motivasyonsuz yaşadığımızı farkettim.
Dünya bize hayranken, bizim dünyaya hayran olduğumuzu; kendi hayatlarımızdan her ne durumda olursak olalım hiç memnun olmadığımızı; sırf toplum istiyor diye zoraki hayatlarımızı, işlerimizi, eşlerimizi, kıyafetlerimizi ve yalandan gülümsemelerimizi değiştirmeye geldim.
Bu yazıyı yazmamdaki en önemli neden ise, Mahatma Gandhi’nin “Dünyada görmek istediğin değişim ol !” sözü oldu. Biliyorum. Kaç kişinin hayatına dokunacağım tartışılır. Ama bu blogu kurmamdaki en önemli neden de, zaten kurtarabildiğim kar felsefesi oldu. O yüzden ;
- Asla dünyayı gezmekten korkmayın. Bu ülkede yaşamış insanların, başka ülkelere gitmekten korkmaları kadar anlamsız bir şey yok. Sözüm, özellikle bayanlara.
- 40 yıl boyunca ödeyeceğiniz kredilerin altına girmeyin. Mahveder sizi. Bunun yerine hobi edinin. Kursa gidin. Yeni bir dil öğrenin. Zaten ileride Ege’de veya Akdeniz’de bir köye taşınmayı düşünen sen değil misin ?
- Tecrübe edinin. Her ne olursa olsun, merak ettiğiniz işleri öğrenin. Peşinden gidin. 21. y.y’ın en değerli kelimesi “Tecrübe”.
- Refah kavramını para ile odaklamayı bırakın. Dünyadaki en büyük refah; eğitim ve kültürdür. Öğrendiğiniz, geliştirdiğiniz her bir yetkinlik, sizin en büyük zenginliğiniz olacak. Son model arabalara sahip insanlara değil, 5 dil bilen insanlara hayran olun. Ya da öyle insanlara işte !
- Kıyafete para harcamayın. Son moda bilmem ne marka eşyalara da. Hepsi, gelecek yıl eskiyecek. Bunun yerine uçak bileti alın. Filipinler’de hiç günbatımı anına tanık oldunuz mu ? I phone 7’ye ödeyeceğin para ile, 2 kez bu ülkeye gidiş-geliş uçak bileti alabilirsin. Bu güzeller güzeli ülkeye git, geri gelince yine konuşalım. Haksızsam eğer özür dilerim. Ama haklıysam, hoşgeldin.
- Canınız sıkıldıkça iş değiştirin. Sabah küfrederek gittiğin iş, seni geriye götürür. Kariyer olarak olmasa bile, hayat olarak eskitir. Ruhun yaşlanır. Nefesin daralır. Kendini öldürme.
- Arkadaş çevrenizi değiştirin. Tanışabildiğiniz kadar yeni insanla tanışın. Çevrenizden yakınıp durmayın. Sosyal sorumluluk projelerine gidin. Etkinliklere kaydolun. Duyacağınız bir kelime, tanışacağınız bir insan, öğreneceğiniz tek bir hece, yarın uyanmak için en büyük heyecanınız olacak. Sabah uyanınca işe gitmemek için dua etmek yerine, doğan güneşe gülerek uyanacaksın öğrendikçe.
- Ve en önemlisi. Benim için en değerlisi. Deneyimlerini, hikayelerini, anılarını biriktirebileceğin bir hayat yaşa. İlla ki başka bir ülke olmasına gerek yok aslında. Yan mahallede bile seni bekleyen binlerce hikaye var. Çok uzaklarda arama.
Unutma. Dünyadaki gelişmiş bir çok ülkedeki lüks araba sayısı, Türkiye’dekinden çok daha azdır. Neden biliyor musun ?
Biz kendimiz için değil, yan mahalledeki çocuktan daha iyi olmak için yaşarız. Yaşatılırız. İstemesekte. Bu; senin, benim, bizim hayatımız. Kimseye hesap vermeden yaşayacağımız tek hayatımız. Kimseye izin verme. Başkalarının özgürlüklerini kısıtlamadığın müddetçe, istediğini yapmakta özgürüz özümüzde. Hayal et. Düş peşine…
bu bütün tecrübelerin okudukça okuyor insan sanki konuşan bir kitap misali:)))
diyorum bunların hepsini hepsini bende yapmak istiyorum sizin kadar hızlı olmasa da zamanla gerçekleştireceğim bir çok planım var aklımda. sizinde buradaki yazılarınızdan hayalim daha da genişliyor….
teşekkürler bunca emeğiniz için büyük bir değerdir böyle bir site gerçekten harika..
siteyi kitap haline getirmeyi düşündünüz mü?
yazılarınız çok güzel ve insana umut veriyor çok güzel bir blog benim gibi bir çok insana ilham ve moral veriyorsunuz teşekkürler. 🙂
Çok teşekkürler. Örnek oluyorsak ne mutlu
1 Yıldır takip ediyorum seni bu yazın çok hoşuma gitti insana umut veriyor ruhunu açıyorsun insanların teşekkür ederim.
gerçekten çok haklısınız ülkemizde hayal etmekten uzak bir toplum yetişiyor ve bunlar da adeta kendilerine sunulanı tek doğru kabul ederek itiraz etmiyor. yurtdışında insanların ev ya da araba almak gibi bir hayali yok çünkü zaten hayat standartları devlet tarafından garanti edilmiş. bizlerin hayali ise bundan öteye gidemiyor ve bu nedenledir ki üretemeyen bir toplum olma yolunda hızla ilerliyoruz.imkanımız ölçüsünde biz de gezmeye ve keşfetmeye çalışıyoruz. umarım kızımıza bu ruhu aşılayabiliriz ve gelecekte o da kendi hayalinin peşinden koşar.