Deniz Pehlivan Kimdir ?
Sıradan bir ailenin, sıradan bir çocuğu olarak doğdum. Sürekli turistlerle beraber, iç içe büyüyüp, hiç turist olmayanlardandım. Fethiye’nin harika sahillerinde oturup, Dalaman havalimanına inen uçakların ışıklarını izleyip duruyordum. Söz verdim kendime. “Bir gün bende bu uçakların birinde biryerlere gideceğim.” diye. 50’den fazla ülkeye gittim. Gördüm. Yaşadım. Önce turist oldum. Sonra da sırtçantalı. Sizlere de ilham olsun diye başlıyorum anlatmaya.
Dediler ki, “Dünya çok tehlikeli ve pahalı. Ölürsün. Aç kalırsın. Başın belaya girer. Hiçbiryer buralar kadar güzel değil. En güzel kültür bizim. Ne gerek var. Nasılsa yine buraya döneceksin…
Sürekli depresif, mutsuz, kararsız , hayalsiz fikirler… Dinlemedim hiç birini. Fethiye’den İstanbul’a gelince herşey o bir adımla başladı. “Boğulacaksam büyük denizde boğulayım. Artık nehirde yüzmek istemiyorum.” dedim. Geldim. Yaşadım. Okudum. O gözümde canlanan devasa şehir, İstanbul, artık yetmez oldu.
Bastım gittim ABD’ye. Şu work and travel programı ile. Dünyanın ne kadar büyük sanılıp, ne kadar da küçük olduğunu, akşam İstanbul’da bindiğim uçağın, ertesi gün New York’a inmesiyle anladım. Artık ABD’deydim.
Yetmez oldu. Aldım bir araba dört bir yanını gezdim ABD’nin kendimce. 4 ay kaldığım ABD maceram bitince, bir şeylerin değiştiğini, hayatın , yaşamanın, dünyanın ne kadar güzel olduğunu farkettim.
Olay para ya da kariyer sahibi olmak değilde, insanın sevdiği, keyif aldığı, motive olduğu hayallerinin peşinden gitmesiymiş. Onu anladım.
ABD’den döndüm. Farkettim ki yetmemiş ABD. En yakın arkadaşım Ali ile başladık planlara. “Gitmemiz lazım. Burası güzel ama ne zaman istersek zaten burada olabiliriz. Bizim yeni yerler, yeni diyarlar, sokaklar, insanlar görmemiz lazım.” dedik.
Aldık bir bilet. Şu interrrail denenlerden. Başladık Roma’dan Avrupayı fethetmeye.
Sabah Roma’da kahvaltı yapıp, ertesi gün Paris’de akşam yemeği yer olduk. İnsanların, sokakların, başka kültürlerin ne güzel olduğunu görmeye başladık. Dünya sandığımızdan daha güzelmiş meğer…
30’dan fazla ülkeyi gezdik Avrupa’da. Baktık ki birşey eksik. “Tamam Avrupa güzel de… Genelde bir nehir, etrafında şehir ve bu şehrin can alıcı en merkezi noktasında bir meydan. Meydana çıkan sokaklar. Kiliseler. Başka birşey olmalı. Daha farklı birşey.” diye söylenir olduk. Yani 30 ülke yetmez oldu…
Uzaklara gitmeye karar verdik. Çok uzaklara. Güneşin ilk doğup ilk battığı yerlere. Tayland’tan Japonya’ya, Hong kong’dan Pekin’e, Endonezya’dan Dubai’ye, Hindistan’dan Kamboçya’ya… Neyi farkettim biliyor musunuz ?
İnsan bilmediği şeylerden korkarmış. Aslından korktuğum şey önyargılarımmış. El neder, annem babam kızar mı, beni orada öldürürler mi, aç kalır mıyım, en önemlisi param yeter mi ? Hepsi negatif, olumsuz, yaşama umudunuzu kıracak korkularınız…
Hiç kimse, “Ne güzel işte git. Okyanusda yüzersin belki. Dünyanın en güzel adalarını görürsün, sahillerinde yürüyüp büyüsüne kapılacağın gün batımını izlersin. Başka dinler varmış. En azından bilgi sahibi olursun. Fakir olan toplumların, bizden daha mutlu olduklarını söylüyorlar. Gidince bak bakalım öylemiymiş.” demedi.
Onlar demedi. Ama ben size diyorum. Anlatmaya başlıyorum. Ben yaptıysam sende yapabilirsin. Korkma. Sanma param yetmez. Birçok Asya ülkesinde günde 30 dolar büyük para. O yüzden parayı bahane etme. Hala korkun varsa eğer, illahi yurtdışı olmasına gerek yok.
Ege’den, Akdeniz’den başla. Amaç sadece yurtdışına gitmek değil. Hayatın ne güzel olduğunu farkedip, insanların ve dünyanın sandığımızdan daha büyüleyici olduğunu yaşamak. Unutma. Hayat nefes aldığın değil, nefesinin kesildiği anlardan ibarettir… Nefesinizi kesecek yerlere gitmeniz dileğimle.
Merhaba Deniz bey,
Harika bir gezgin olmuşsunuz ve bunu çok genç yaşta fark etmişsiniz, sizi tebrik ediyorum. Sitenizi az önce incelemeye başladım ve bu söylediklerinizi ben ancak daha ileri yaşlarımda keşfedip, sizin gibi güzel bir şekilde dile getiremedim henüz, ancak ben de geniş bir foto albümü ve gezi tecrübesine sahibim diyebilirim.
İlk olarak tavsiyelerinizi okudum. Hepsi gerçekten çok gerekli ve önemli bilgiler. Bu noktada bir tek açıklamada bulunmayı ve düzeltmenizi rica ediyorum. ( o sayfada e-mail tuşu ile e-maili size gönderemediğimden buradan yazmak zorunda kaldım).
Yurtdışında pasaport kaybederseniz açıklamasında, Türk Konsolosluğuna gitme gereğini belirtmişsiniz. Bu kısım çok doğru. Burada yeni pasaport verilme işinin uzun sürdüğünden bahsetmişsiniz. Bu pasaportlar Türkiye’de tanzim edildiği için posta ile gelmesi doğal olarak uzundur. Ancak vatandaşlarımıza ülkeye ya da mukim oldukları yere dönüşlerini teminen genellikle yeni pasaport değil bir seyahat belgesi düzenlenmektedir. Bu da bilgiler varsa şahsen gittiğinizde online olarak en fazla 15 dk. sürecek bir işlem. Konsolosluklarda yapılan bu tür hizmetleri de insanların kafalarındaki önyargıyı kaldırmak için düzeltmek gerektiği görüşündeyim.
Yazılarınızı zevkle okumaya devam edeceğim..
Biz de çok yakında Tanzanya seyahati planlıyoruz ve yazınız bize ışık tutacak.
Selamlar
Çok teşekkürler. Ama bildiğim kadarı ile, aktarmalı uçuş olacak ise, o belge işe yaramıyor. O belge, sadece direk uçuşlarda kabul görüyor. Sevgiler
Bence siz yaptıysanız bende yapabilirim 🙂 . Saygılar sevgiler…